4 Ağustos 2009 Salı

15Mayis2008

Yine ondördünü onbeşine bağlayan gece. Aylardan mayıs. Aynı hüzün. Burukluğum yine her zamanki tadında. Nedendir diye düşündüğüm ancak son on 15 mayısta bulamadığım cevabın peşindeyim yine ve yine yazıyorum. Sanal harflerle gerçek hüzünleri yakalamanın keyfi, kağıt kalem kokusuyla yazdıklarımdan daha bir farklı geliyor. Harflerde elimin yamukluğunu, heyecanımın bozukluğunu görememek garipsetiyor. Yabancı kelimeler gibi bunlar. Ama yine de dokunduğum bir beyazı kirletmeyip monitörün ışığında gözümü kırpmayı tercih ediyorum.
Kafamda sayıları birbirine eşit olmayan sorular ve cevaplar var. Bir 15 mayıs klasiği. Yine bir soruya karşılık gelen onlarca cevaba bakıp tek bir cevapla aydınlanmasını diliyorum onlarca sorumun. Öylesine istediğim bir cevap ki bu pastamın üstündeki her muma onu üflüyorum.
Son güne ödemesini bırakmış bir mükellef gibi ödemem gereken vergi için kuyruktayım sanki. Hep son güne bıraktığım hayata özen ödemeleri. Sırayı sabırsızlıkla beklerken ceplerimin boş olup olmadığını bilmiyorum. Ellerimi ceplerime sokmak hala fazla cesurca geliyor. Keyifli bir tesadüfle aynı gün doğduğum ablamın benim önümde olması rahatlatıyor beni. Onun suratında şişkin bir cebin huzurunu görmek isteyerek bakıyorum. Oysa yüzünde yansımam var sanki. Acı bir keyif alıyorum.
Bu sefer yaşım gözümde daha da büyük. Yirmi beş! Geçen seneki yaşımdan onlarca sene sonrası gibi. Hayalini kurduğum yaşlarda ve hayalini kurmadığım bir hayatta olduğumdan mıdır bilmem yaşım rahatsız ediyor beni. Oysa ki 15imde olsam mesela, kurduğum her hayal için küçük olan yaşımda bolca alan olcak planlarıma. Ama şimdi bir çok hayalim için büyük olduğumu görüyor ve hüzünleniyorum. Hayal üretemiyorum. Ben büyürken güncellenmeyen hayal gücüme hayıflanıyorum.Yabancılaşıyorum kendime. Başka birilerinin hayalleriyle karıştı sanki kafam da ve ben de böyle bir 25te buldum kendimi.
Herşeye rağmen hayallerime yakışan hatta onları da aşan şeyler de var diyorum hayatımda. İnkar edemem. Her karanlıkta olduğu gibi uçuşan ışık hüzmeleri. Bunca süslü cümleli arabeskin tadını keyifli yeşilcam filmelerine yaklaştıranlar var. Yanımdakiler, yakınımdakiler. Dilimi çözen ve hatta baba ocağına sığınır gibi şefkatine sığınabildiğim insanlar. Bilirim çok konuşur ama az özümü anlatabilirim ben. Kurduğum cümleler hep teğet geçer kendime. İşte benim laf kalabalıklarımın ötesindekileri duyabilenler için hissettiğim şükran, gecenin bir yarısı içimi aydınlatmaya yetiyor. Şu koca dünyada milyonlarca insanın arasında beni çok daha yumuşak bir sedire özenle koyuyor. Onların hepsiyle anneannemin bağında olmayı diliyorum şu an. Bu yaşıma da sığıyor ölüleri partimeçağırmak. Beraber kiraz yiyor dedesakalı topluyoruz. Daha bir sürü kişi var gelmeyen. Malum köy yolu, yollar bozuk ya ondandır gecikmeleri diyorum. Sırayla Murathan ve Milan geliyor. Binbir özür gecikme için. Şımarıkça önemi yok diyorum. Daha niceleri çıkıyor asırlık gibi görünen köy otobüsünden; Leman, Elvis Presley, Kadriye yenge ve torunları, Edibe teyze, Tarkan , Aysel teyzem, Doğa, mahallemde oturan ama adını bilmediğim tombalak tosunum daha kimler kimler… Bir an herkese ikram yetecek mi diye kaygı etsem de, annem anneannem ve ablam var ya diyorum içimden. Onların el attığı partide sorunlara yer olmaz ne de olsa. Keyfim yerinde elimde Mocha’m (soğuk, az karamelli) açık büfeye doğru seyirtiyorum…

Hiç yorum yok:

Yuva