18 Nisan 2020 Cumartesi

Ormanda

Annemin kötüyü  çağırmayın  diyen sesi kulağımda  olmasa bu yazıya 'beni bu telaş öldürecek' diye başlardım. Ama yok,  korkarım.  Demiyorum oyle seyler, yekten giriyorum konuya.

Su ara biraz yorgun biriyim. Aslında belki de hepsi bu. Ama kalbimin ritmini her zamankinden daha iyi duydugum su günlerde üzülüyorum isin asli. Onun bu çırpınan halini görmek kanıma dokunuyor. İçimdeki bilmis bu diyor senin her şeyin dort dörtlük olmasını beklemenden. Eski hikayen. İstiyorsun ki dünyayı sacma sapan bir hastalık kaplasa da, her gun yuzlerce insan olse de, ayni anda bir suru isin altinda kalsan da kalbin usul usul, keyfile atsin. Oyle bi dunya yok kizim. Kimse icin olmadi. Senin icin de olmayacak.

Sonra cirkinlesiyor, biz diyor gerci seni onceden de bilirdik. Evet dunya yaniyor da inan rasyonel pek bi gerekcen yokken de atardi senin kalbin pirpir. Yani senin kalbin zaten pirpir atip dururdu, ustune pandemi denk geldi. Guluyor. Hadi gozun aydin, artik bi bahanen var!

Sevmiyorum bu sesi. Ben bi kere elimden geleni yapiyorum diyorum, duymuyor coktan bana olan ilgisini kaybetmis dalmis baska konulara. Kismis gozlerini, dikkat kesilmis. Görmüyor, ne yapsam görmüyor. Oysa basladigim yerde degilim. Ve bu bile biseydir. Bu ozunde cok seydir. Degil midir?

Ormana yürüyüşe gittik bugun. İçimi yine o kocaman duygular kapladi. Çok güçlü, yoran duygular. Sonra o duygulari yaşıyor olmanin ağzımda biraktigi o tatsız his. Karistim gittim. Ali'ye dedim. Sanki dedim, dunya cok guzel ve ben bi bok beceremiyorum, tadini cikaramiyor gibiyim. Tadim kaciyor bu hisle dedim. Geldin ya buradasin, zaten cikariyorsun tadini dedi. Net, tertemiz. Ben ne kadar calkalanirsam o sanki o kadar dingin. Yalan yok, sasirdigim kadar hayran da kaliyorum.

Bana o guzellikte yetmeyen ne bilemiyorum. Daha dogrusu fazla gelen. Orada sevdigim diger insanlarla olamamak zoruma gidiyor. O da olsaydi diyorum. Beraber baksaydik. Yani hani muhtesem bir haber almissiniz ama kimseye soylememeye yemin ettirilmissiniz ve icinizde havai fisekler patliyor gibi bir his. Havai fiseklerden cok da havai fisekleri izleyen yanim uzuyor beni. Bak diyor, ormandasin ve icin karmakarisik. Az da olsa icime coreklenen o rahatsizlik o rahatsizligi gorup begenmeyen yanimin devreye girmesiyle arkasina abisini almis ergen gibi uzerime cullaniyor. O abiyi hic sevmiyorum. Ama hep geliyor.

Belki de kendimi ormanda yürürken keyife biraktigim o anlara hic bir sey golge düşürmesin istiyorum. Benim golgeye mi tahammulum yok, kendimi golge disinda bir yere ait mi hissetmiyorum bilmiyorum. Ama bi golge var ve ben etrafinda dolaniyorum. Tek bildigim; layik oldugum tek sey o golge degil. Sanirim bunu icimdeki her hucreye soylemek istiyorum. Gölgelerinin olmasina varim. Tamam. Ama onsuz da olabilirsin, bunu hak ediyorsun. Herkes eder. Bunu bil, bana yeter. Evet her hucreme soylemek istedigim bu. Sonra orman zaten evrenin, benim degil. Ve ben herkes gibi o ormana misafirim. Herkes gibi. Bir saksagan icin orman neyse benim icin de o, o kadar. Bir saksagan ben bu guzelligi hakediyor muyum der mi hic? Demez. Yuvasini yapar, oter, ucar, konar gocer gider. Ben bu ara kuslara zaten bi ayri hayran kaliyorum. Boyle boyle ogreniyorum. Veya zamanin birinde bir yasli kadinin dedigi gibi; gidecek bir yer yok. Ogrenecek de. Boyleyiz, boyle hepsi bu.

Yuva