Zili çalıyorum. Sağ
elimde bir kilo dondurma, sol elim zilin altında havada asili kalmış, kapı eşiğindeki
babamın eski ayakkabılarına takılıyor gözüm. Siz bilmezsiniz bu benim babaannemin
güvenlik sistemi. Buralarda kadın olmak diye geçiyor aklımdan, bazen tozlu eski
bir ayakkabıdan medet ummaya denk gelir.
Ben kapının dışında
beklerken içeride onun adımlarını an be an gözümde canlandırabiliyorum. Somyanın
pencereye yakın kenarından usulca kalktı. Tespihini somyaya bıraktı. Koridordan
geçerken kendine has çevik ama usul yürüdü. Biraz sağa sola sallanarak. Ve iste
geldi. Eli tokmakta.
Merhaba
babanneeeeee! Ben geldiiiiim.
Ahh ne güzel gülüyor
bu kadin. Hosgeldiiin diyor. Gözleri parladı. Birinin sizi görünce sevindiğine tanık
olmak gibisi var mi? Bundan daha ayrıcalıklı hissettireni? Ayakkabılarımı arkalarını
diğerinin burnuyla eze eze çıkarıveriyorum.
Oyyh ne sıcak yaa. Ama dondurma aldım babannis serinleriz. Serinleriz ya diyor.
Sever dondurmayı, bana ayrı ona ayrı seviniyor. Oturma odasına geçiyoruz. Somyanın
kenarında ondan kalma göçük hala sahibini bekliyor. Babaannem diğer uca yerleşiyor
ama. Yanına ilişiyorum. Napiyordun diyorum gözüm göçükte. Napayim anam, tespih çekiyordum
diyor. Ya babaanne biliyor musun bak senin gibi böyle uzun uzun hiç bir şey
yapmadan camdan bakabilmek için insanlar kursa gidiyor diyorum. Para veriyorlar
bir sürü. Ciddiyetimi tartan gözlerle bakıp gülüyor. Get canim diyor. Valla bak
diyorum, ben de gittim geçen sene. Adi mindfulness filan falan oluyor. Anda
kalmak deniyor. Çok trend. Dediklerim deli saçması geliyor. Ama bana saçmalamayı
yakıştırmaz, kıyamaz. Gülüp geçiyor. Ahh bu kadın ne güzel gülüp geçiyor!
Ya bak ne dicem,
dondurma öncesi bi cay demliyim mi, içtin mi sen diyorum. Yok diyor, demle valla,
iyi olur. Ama diyorum boş boş olmaz. Bi kek patlatalım mi diyorum. Neşem hoşuna
gidiyor. E yap anaam, yapacaksan diyor. Evimizde her şeyimiz var. Babaanneme göre
babaannemin her şeyi hep olur. Evi hep bereketli, dolabı yiyecek günü şükür
dolu.
Önlü arkalı mutfağa
geçiyoruz. Dur diyorum, banyoda elimi yıkayıp geliyorum. Ben gelinceye kadar babaannem
kabı malzemeyi çıkarmaya başlamış. Ne eli çabuk kadın. Nasıl da benziyoruz. Ahh
bayılıyorum. Babaanne diyorum, yumurtayla şekeri çırparken. Sen her isi
becerirsin, manti açan baklava yapan kadınsın. Neden kek bilmezsin ki, ne garip
diyorum. Sıra zeytinyağında. Bir su bardağından bir iki parmak eksik yağı kaba
boca ediyorum. Ne bileyim anam diyor. Kek de çok yağ yiyor. Yazzik anaam diyor.
Şaşırıyorum, yağın bir ekonomik değeri olduğu aklıma bile gelmemiş öncesinde. Doğru
diyorsun aslında diyorum boş boş. Bizim aklimiz yeni yeni ererken çoktan yaşlanmış
olan insanların tanıklık etmediğimiz ne koca bir tarihi var. Orada bizim bilmediğimiz
neler neler var. Ve biz šu dünya tarihinde bize ayrılmış sürenin en özgül ağırlığı
yüksek, en mühim zaman dilimi olduğuna nasıl da eminiz. Nasıl da sefiliz. Ne öncesi
var, ne de sonrası olacakmış gibi yaşamak bizde nasıl ve neden huy oldu? Ahh kadının
yağı da kalmadı, babama desem de gelirken alsa diye geçiriyorum içimden. Hem
biten yağdan, hem de bilmediğim bir koca tarihten mahcup.
Tüm malzemeler karıştığında
çoktan tespihine dönmüş babaannemi çağırıyorum. Onun fırını benim anlamama
imkan yok. Hallediveriyor. Dev metal ekmekliğe takiliyor gözüm. Babaannemden sonra,
keşke bana kalsa diye geçiyor içimden. İçim sıkışıyor birden. Ama düşünmeden de
edemiyorum. Bir koca ailenin yıllarca sofrasına konuk oldu. Bizim aile
tarihimizi bir şey temsil ediyorsa o da bu ekmeklik diye düşünüyorum. Yine de
babaannemden sonrasını düşündüğüme bunalıyorum. Çay diye ünlüyorum, demliyim
mi? Az dur da diyor birazdan demlersin. Kek pişinceye kadar acımasın. İste benim babaannem diyorum. Optimizasyonu
biz üniversitede öğrenmedik koçum!
Oturma odasına geçiyoruz.
Eee babaanne, dedemi anlatmadın bu gelişimde diyorum. Gülüyor, nesini anlatayım
anam diyor. Böyle böyle başlıyoruz sohbete. Bu kadın ne güzel seviyor. Ahh bu kadın
ne güzel gülüyor.
Kek koktu, çayın altı
kaynadı ve kapı çaldı. Harika zamanlama. Tabi ki babam. Kapıyı ben açınca çocuk
gibi seviniyor. Babaannemi ziyaret ettiğime çok memnun. O çocuksu sevinci içimde
bir dünya duyguyu canlandırıyor, en çok da kendimden memnuniyet ve babama karşı
şefkat. Bir annenin yükünü sırtlanmak ne demek o çok iyi biliyor. Ve ben bak bugün
ben de varım diyebildiğimde nasıl da bayram çocuğuna dönüyor. Ne seviyorum babamı.
Ahh nasıl kıyamıyorum ona.
Var ya, ne şanslı
adamsın babisim diyorum. Çay hazır, kek hazır. Neşesi daha da yerine geliyor.
Elini yıkamış giriyor içeri, babaannemin yanına. Naptin anne diyor. Napiyim
anam diyor. Konuşturup duruyor bu kız beni. Gülüyorlar. Gülüyorum. Tepsi hazır.
Servis yapıyorum. Ikindi güneşi odaya vuruyor. Bu sari ışıkta zaman uzuyor, derinleşiyor.
Bizim artık akreple yelkovanla işimiz yok. Çayımız güzel, kekimiz bol yağlı, yumuşacık.
Babaannem beni çok seviyor. Babaannem çok güzel seviyor. Değerlendirmeden, yargılamadan,
ölçüp tartmadan. Öylece. Hesapsız. Ben de babaannemi çok seviyorum. Ayni onun
beni sevdiği gibi. Keyifleniyoruz.