4 Ağustos 2009 Salı

Keder teyze

Hayatta başına güzel şeyler gelmiyorsa getirtmelisin. Çağırmalısın. Bunu kavgayla da yapmak mümkün sakin bir ısrarla da. Tek bildiğim küskünlükle yapılamayacağı. Veya küsgünlüğe dağdan dönecek cevabın tavşanın ömrüne yetmeyebileceği.
Nasıl bir hayatsa benimki, birileri bana ulaş demiş. Hatta sana da demiş değil mi? Ve sanki boynumuza bağlı sopanın ucundaki başarıya koşturup duruyoruz. Sopa hep bir adım önde. Üstünde bütün haşmetiyle babalar, ilk okul öğretmenleri ve niceleri...Ben hep terli. Manzara hep hızlı geçiyor yanımdan. Detayları görmek için şahin gözü lazım. Ki bende yok. Sen de var mı? Kaç tane? Bana da düşer mi?
Yavaşlamaya dair yaptığım tek şey hızlı hızlı okumak kitapları yavaşlık üzerine. İçer gibi kana kana. Nasıl güzel anlatıyorlar, nasıl ikna edici, nasıl öğretici anlatamam. Ama o kadar işte. Hani demişler ya, anlatılan dinleyenin anladığıyla sınırlı. O hesap işte. Okuyor, anlıyor, saygı duyuyor ve içselleştiremiyorum. Kocaman bir aferin.
Okuduklarım sadece çay molalarında satmak için mi diye kederleniyorum sonra. Keder pek tanıdık bana. Sık görüşür, pek sevişiriz. Gelmese diye gözünün damarına baktığım, ama kendisine vefa borcum çok olan yaşlı komşu teyzem gibidir keder. Evet çok şey öğrendim ondan ama, biraz daha genç işi olsa komşularım, kısır yiyip kikirdesek, erkeklere küfretsek, çula çaputa para bağlasak beraber...Ah ne rahatlarım...
Neyse gelsin teyzem, başımın üstünde yeri var. Her zamanki gibi sohbeti uzun tutmasam, yani anlamaya çalışmasam pek, öyle derin derin deşmesem onu dinlemesem, erken kalkar mı acaba? Yahu hiç mi ocakta yemeği olmaz bu kadının? Hep fastfood mu yer bu gitmeyi bilmez ağır kanlı hatun. Belli ama oturdu mu göğsüme nefes aldırmıyor. Kaç çektiğini Allah bilir. Madem gelecek böyle sık sık, mevzumuz farklı olsa bari. Hep mi telaşımdır konu, hep mi lise serüvenlerim, hep mi sorgulamak zorunda yorgunluklarımı. Ya bi kere de başka şeyden şikayet et bari. Gündemini değiştir. Gerçi benim mi değişmem gerekiyor onun için? Yani kadın hep benden bahsediyorsa ve fazlaca kabak tadı verdiyse muhabbeti, iş bana mı düşer acaba? Hiç de iş alacak hal yok aksi gibi. Yine de önümde fazla seçenek yok. Muhabbetin değişmesi için benim değişmem şart. En azından başka şeylere dertlensem içerik değişse o bile işe yarar gibi. Bir de diyet lazım bu hatuna. Yani gelecekse hep ve baş köşe olarak seçtiği yer misafirhanemde, hep göğüs kafesim olacaksa başka yolu yok. Taze ve hafif şeyler yedirmeli. İtinayla beslemeli. Az az sık sık gelsin de ben onu kolay yoldan besleyip hafifleteyim. Acaba yolu bu olabilir mi? Yani sık sık çağırıp onu mavi-yeşil kararlarla beslesem zayiıflar mı acaba? Kim bilir zayıflar da uçuverir semaya. Konsa da kuş tüyü gibi okşar gider. Kim bilir? Kim mi bilir? Ben mi?...

Hiç yorum yok:

Yuva