8 Kasım 2009 Pazar

Yavrukurt izmire gidemezse


En son on yaşında hissetmiştim aynı öfkeyi. Dışarda yağan sağanak hızlandıkça hızlanmıştı ağıdım ve kesik kesik nefes alıp, iç çekmelerimden başka hiç bir ses çıkarmamaya başlamıştım. Perdeyle camın arasında durmuş hayallarime yağan ve onları çamura bulayan her yağmur damlasına öfkeyle bakıyordum. Ağaçlar daha bir yeşil oldukça, gözlerim daha bir kırmızıydı. Dedem "Kızım yağmur berekettir, bahçesi bağı olanları düşün, bak ne güzel toprak suya doydu" demişti. Bu ne bencillik diye düşünmüştüm. Ortada mahvolan benim pikniğimdi. Koca bir hafta beklemiştim ben bu piknik için. Geçen cumartesi, tüm yavrukurtlar okulun bahçesinde toplandığımızda söylemişti öğretmenimiz. Ben sorumluluk sahibi bir obabaşı olarak tüm arkadaşlarımla konuşmuş kim ne getirsini ayarlamış, ipi topu tüm ekipmanı hazır etmiştim. Hem demiryollunun kocaman aralıklı raylarının üzerinden geçip varacaktık gizemli, cesur yavrukurtlar dışında kimsenin ayakbasamadığı piknik alanımıza. Dedem ne anlasındı bu maceradan. Büyüktü o. Zaten anneannemin sus işaretini arkam dönük olsa bile görmüş gibiydim. Kopmuş bir band kaydı gibi kesilivermişti dedemin sesi. İşte aynı öfke oturdu cumartesi sabahı içime. Kaçan bir uçağın içinde giden tüm İzmir hayallerime aynı öfkeyle baktım. Aradan geçen 16 yıl hiç birşey eksiltmemiş hiç birşey arttırmamıştı. Utancımdan ağlayamamak dışında. On yaşındayken annemin çayın yanına hazırladığı kekte avuntuyu bulmuş, bilindik sohbetlerin akışına bırakmıştım öfkemi. Hem dedem de büyük hatasını farketmiş haftaya bağda çok daha güzel bir eğlencenin vaadini vermişti. Bu seferse ne kadar acımasızdı hayat. Yaşım bahane edilerek düşük tutulmuştu ilgi alaka. Yine büyük bir haksızlıkla karşı karşıyaydım. Birileri bana vaadlerde bulunup, kekimi yapmalıydı, olmadı. Kaçan uçağa da, yağan yağmura da küfrümü edip, kendime kendi çaylı kekimi yaptım. Self servis şefkatle olabildiği kadar sakinleyip yeni tatil hayallerine daldım.

Yuva