31 Aralık 2013 Salı

Kendime Mektup



Sevgili 2015’e girecek olan ben,

Demek hala dünyadasın, çok şükür! Biraz paranoyakça olabilir ama bir yıl sonrası buradan o kadar da garanti durmuyor. Sevdiklerin yanında ve sağlıklı mı? Sen sağlıklı mısın? Eğer ki cevaplar hep evetse geçmişin senin adına çok sevindi.

Ben şu an, yani 2013’ün son gününde kocaman bir soru işaretinin kucağında oturuyorum. Sanılanın aksine soru işaretleri çok da rahatsız değil. Baktığın yere göre ergonomik bile sayılabilir. Ama işte soru işareti... Ne kadar güven verirse.

Ünlemlerin kucağından geçtim ben, buralara  gelmeden. Emin ol ünlemler insanın kıçına batan paslı çiviler. Onun ardından soru işaretleri ana kucağı kaçıyor. Olgunluğum ondan.

Geçen gün ablama akıl danıştım, fenalardayım dedim.  Valla farkındayım akıl veresim var ama sen de pek bilmişsin zor oluyor dedi. Haklıydı. Şimdi bir sene de çok bir yol katedemeyeceğimi bildiğim için ben de ablamın duygularıyla biraz çekimser yazıyorum sana. Burun kıvırma, az edepli ol. Herkes yılacak senden.

2014’te iyi ya da kötü cevaplanacak bu soru işaretlerinin soruları. O yüzden her durumda hareketli bir yıl olacağa benzer. Dilerim taze bahar gibi cevaplar olmuştur bunlar. Kışın sonu bahar bilmiş hanım, az sakin ol diyorsundur umarım şimdi bana. Umarım. Hem de çok umarım.

Bir de ülkemde keyif umarım. Güven umarım. Hafiflemiş yürekler umarım. Bir de Berkin günaydın desin umarım. Hem de çok ama çok umarım.

Aradan günler, haftalar, aylar geçse de biz aynı kalbi taşıyoruz ve haliyle içinde neler yazılı ikimiz de çok iyi biliyoruz. Bana “Ayıpsıın, o iş bende” diyor ol nolur. İnsan çok istediklerini kağıda dökmeye korkuyor. Çünkü kelimeler, cümleler çok canlı. İstediklerinin bu kadar canlı karşında dikilmesine korkuyor yürek. En çok da seni korumak için. Sen bir sene sonra bunları okurken üzülme diye.

İnsanoğlu sanırım en çok geleceğine şefkat duyuyor. Ne geçmişine ne şimdisine. Oysa bu şefkatin hepsini şimdi hakediyor. Ama insanın oğlu da kızı da hep aynı hataya düşüyor.

Gelecekteki ben, umarım çok kilo almamış, fazlaca kırışmamış ve saçlarını hepten dökmemişsindir. Daha da uzamadıysa kestir at zaten o saçları. Bunun dışında senden tek beklentim 2016’ya girecek olan sana uzun bir mektup döşemek istemiyor olman. İstemiyor ol, çünkü gelecek senin için bin tane cevabı barındırıyor gibi durmasın. Umarım, geleceğin vereceği hep bir cevap olsa da, sen andaki cevaplarla huzurlusundur  ve tadını çıkartıyorsundur. Elbette 5 kilo vermek, hergün yoga yapmak gibi hayallare izin var senin gibi bir boğa burcuna. Ama umarım gelecek seneden ummaların keyifli bir beş çayında sevdiklerinle bir on dakikalık sohbeti kapsar, ötesini değil. Senin için en çok telaşla dileklerinin gerçekleşmesini beklemiyor olmayı diliyorum. Hem de kalbimin derinliklerinden. Aklıma daha iyisi gelmiyor.




5 Kasım 2013 Salı

Bozcaada


Bozcaada'da bir eylül akşamı. Deniz masmavi, kumsal tertemiz.Biraları getiren çocuğun yüzündeki gülümseme sahici. Çalışanların da dinlenenlerin de gözleri ışıklı bulunduğum yerde. Bu önemli. Gölge bir şemsiyeye değil ağaca ait.Elimdeki kitaptaki karakterler birbirinden deli. Yani herşey olabileceğinin en iyisi.

Benimse bir yanım pek kendinden emin. Pek keyifli. Ama işte bir diğer yanımın kafası karışık. Bir diğeri ise küskün. İnsanlar hep iki yanından bahseder ama hepimiz biliriz çook yanımız olduğunu.Bende de öyle işte. Yani içimde her duygu var.Bir ağır basan da. Kendimi en çok 'kendimce doğru' hissediyorum. Tam bana ait söylediklerim, yaptıklarım. Beni gerçekten bilen kime sorsan tahmin eder sanki. En ağır basan duygum bu. İyi de hissetiriyor aslında. Ama işte gönül istiyor ki denge olsun. Tek ses olsun içimde. Ama işte olmuyor bazı bazı. Bende de yok o ara. Ne zamana olur bilinmez de zaten. Öyle.

Aklım dengede. Ben genelde kendi dengemi kendim bozarım. Nasıl bozmayı biliyorsam öyle de düzene koyarım, çok sorun olmaz. Ama bu sefer farklı. Bu sefer dengemi bozanlar üçüncüler, beşinciler. Ve ben işte bunda idmansızım. Bu üçüncü beşinciler bana ne kadar uzaksa dengemi bozuşları da bir o kadar yabancı. Ne hissetmem gerekiyor bilemiyorum. Hoş, hislerim de gerekip gerekmediklerini pek sorgulamıyor zaten. Hesapsız, kitapsız varoluyorlar. Hepsi de o kadar canlı ki içimde, kalp atışlarını duyuyorum. 
Böyle böyle düşünürken aklıma düştü dizeleri bir şiirin. Ki ben pek şiir bilmem. Şaşırdım aklımda kalışına. Meğer zor zamanlar için biriktirmişim farkında olmadan. Uzun uzun sustum içimde. Sahilde herkes konuşurken, okurken birşeyleri veya serin sulara bırakırlarken sıcaklamış gövdelerini, ben uzun uzun sustum. Hani bazen şu an içinde bulunduğum anı hiç unutmayacağım deriz, biliriz bi farklı anda olduğumuzu. Öyle bir andı içinde yüzdüğüm. Ben de uzun uzun susup uzattım anı olabildiğince. O an en güzel anılardan olabilsin diye zaman tanıdım, bekledim pekişsin iyice rengini bulsun. Sonra sonra anladım dedim, evet anladım. Ömrümde hiç bir hikayeyi, hiç bir şiiri anlamadığım kadar anladım o an o şiiri.

Gülümsedim içimin yanlarına. Kafası karışık hallerim çözündü birbiri içinde. Efervesan tabletler gibi serin tertemiz bir suda çözündü aklımdaki herşey. Artık hiç biri ne o kadar yoğun kaldı ne de katı. Ve geriye kalan tek bir tattı. Doğruldum yattığım yerden. Soğuk sulara attım kendimi. Ben de çözündüm Bozcaada'nın sularında. Su soğuktu, aldırmadım.

Günler sonra Çanakkaleye dönen feribota binen kadın o adaya gelen değildi. Ve sanki feribottaki herkes bunun farkındaydı. Ali'ye söyledim, bir çay aldı. Ve ben denizin ortasında şükranla yine aynı dizeleri hatırladım. 

Sizin alınız al inandım
Morunuz mor inandım
Tanrınız büyük âmenna
Şiiriniz adamakıllı şiir
Dumanı da caba
Ama sizin adınız ne
Benim dengemi bozmayınız

Bütün ağaçlarla uyumuşum
Kalabalık ha olmuş ha olmamış
Sokaklarda yitirmiş cebimde bulmuşum
Ama ağaçlar şöyleymiş
Ama sokaklar böyleymiş
Ama sizin adınız ne
Benim dengemi bozmayınız

Aşkım da değişebilir gerçeklerim de
Pırıl pırıl dalgalı bir denize karşı
Yangelmişim dizboyu sulara
Hepinize iyi niyetle gülümsüyorum
Hiçbirinizle döğüşemem
Siz ne derseniz deyiniz
Benim bir gizli bildiğim var
Sizin alınız al inandım
Sizin morunuz mor inandım
Ben tam dünyaya göre
Ben tam kendime göre
Ama sizin adınız ne
Benim dengemi bozmayınız
(Turgut Uyar)

Eğer ki giderseniz Bozcaada'ya ve bir acı damla konarsa yüzünüze bilin ki o benim içimden çözündü. Anca bir su damlası etti o eşsiz sularda. Olur da size denk gelirse bir daha dalıp çıkın derim. Bilin ki geçiyor.


Ama bi gün mutlaka ama mutlaka bozcaadaya gidin. Acaba siz hangi şiiri hiç farkında olmadan ezberlemişsiniz onu bulun. Aklınıza gelmezse birşey o da kabul. O zaman bir Ortaçgil ve bir şişe şarap açın. Güneş batsın ve siz bir devri kapatın.

16 Ağustos 2013 Cuma

Kız kardeşim zaman

Zaman, sen tatlı bi kızsın. Şifasın. Var etmen şifa, yok etmen ayrı şifa. Kanın deli akar. Yaşın onbeş. Salına salına kaçar gidersin. Zaman, kız kardeşim, nedir bu halin?
 
Eklemlerin mi tutuldu senin de? Gelsen geçsen ya biraz. Tutmam saçlarından söz. Sen bi koş, koş ki eteklerin havalansın. Hızından yerinden oynasın hayatımdaki herşey. Tozlar kalksın silkemediklerimin üzerinden.
 
Benim aklım karıştı zaman. Biraz da sen karış ki bana ağırlığı azalsın yorgunluklarımın. Senin bomboş, tertemiz ve serin oluşların tutsun köşelerimi. Zaman güzel kardeşim yapma bana öyle. Sen bu denli usul olunca kalbimin atışları bir güvercininki gibi kaldı, telaşlı, ürkek. Kafesi dar geldi göğsüme.
 
Sen bi yola koyul rampa aşağı, hakkını vermeyen bak ne olsun! Ne mi olsun? Hakkını vermeyen senin bir anında tıkanıp kalan olsun. Senin bir anında, ki aramızda kalsın hırçınsındır bazı bazı her kız gibi, düğümlenip kalan olsun. Diğer anlar geçerken el ele yanından, gözü kör, dili lal olan olsun.
 
Hep sen topladın beni kız kardeşim, sen anladın. Gel bi gün batımında  tatlıya bağlayalım aramızdakileri. Sen çevir pedalları yokuş aşağı, ben belinden tutayım senin. Güven bana kanamaz dizlerimiz. Ben sana güveniyorum zaman. Hadi...   

4 Mart 2013 Pazartesi

Yaz kış yeşil

Hayatta bazı kadınlar ve hatta bazı adamlar yaz kış yapraklarını dökmeyen ağaçlar gibi. Biri mi demiş onlara kışın da yeşil kalacaksın diye yoksa onlar mı kendilerine iş edinmiş bilemiyorum. Ama bir bildiğim varsa o da bu kadınların ve hatta adamların insanın tenini acıttığı.

Gerçi kimse kusura bakmasın bir gelincik olamadıkları için. Siz hiç karda açan gelincik gördünüz mü? Bir hercai? Bir cam güzelinin fırtınada güzelliğini koruduğuna şahitlik ettiniz mi?

Yani çetin bir kışta da yeşil kalacaksa bir kadın ve hatta bir adam, belli ki boz olacak rengi. Öyle bir ateş çiçeği kırmızısı beklemek yersiz. Sivri sivri yapakları olacak. Orası da tamam da aklıma takılan şu; bi insana seçme şansı veriliyor mu sahi? Biz ne ara seçiyoruz çam ya da bir begonya olmayı? Yoksa bu bilgi tohumumuzda mı gizli? Ne kadar su aldığımızda ne kadar güneş gördüğümüzde mi?

Veya otuzuna gelmiş bir mavi ladin istese hem de çok istese bir horoz ibiği olabilir mi mesela? Gelmese kış, nisan altı ay sürse yumuşar mı yaprakları, şefkatle narinleşir mi?

Yaz kış heybetini kaybetmeyen bir göknar bir saksıda solmayı hazmeder mi veya? Olmak için rengarenk olmak için tazecik tepeden bakmaktan vazgeçer mi?

Yoksa ömür bir mevsimlik mi dersin? Kışa bilemek yapraklarını baharı  beyhude geçirmek mi?

Yuva