8 Şubat 2010 Pazartesi

Kelimeler

Söyleyemediğim veya parlatıp söylediğim her kelime gece boyu eklemlerime işledi. Şişti eklemlerim, ağrıya uyandım. Bana karşı savaştı içime kaçan kelimeler. Benden olan bana karşı duranlar oldular. Susmadılar. Herşeyin olduğu gibi onlarında bir ömürleri olduğu ve zamanı gelince beni terketmeleri gerektiğini anlamadılar. Ölümsüz oldular eklemlerimde ve hayata eklenmemi zorlaştırdılar. Sevmedim onları, kızdım onlara, küstüm. Onlar da benim diyemedim, savaş açtım. Güçlülerdi, iliklerime işlemişlerdi. Hafife aldım. Olmadı yıllarca, sabahlara galip çıkamadım. Günün içine akınca ben, sakinleyince, sustular. Ama beni her sabaha malup uyandırdılar.

Devrik devrik cümleler kurup da yazdığım kelimelerse devrildiğim yerden beni kaldıranlar oldular. Yazdıklarım, kağıt solunca gidenler oldular benden. Ölebilmeyi, gidebilmeyi, yeniye yerini bırakabilmeyi bilenler oldular. Anladılar beni, en gerçek beni anlattılar yanyana dizildiklerinde. Kağıtta beliren her kelime onun hakkında düşünebildiğimin en iyisi oldu. Ben vazgeçip geçemeyeceğimi, yeterliliğimi ve haddimi o kelime çıkınca kalemden anladım hep. Kara küçük şekillere bürününce aydım çoğu doğruya. Çoğu şeyi böyle tükettim, miadının dolduğunu böyle anladım. Ama hiç tükenmedim yazarken. Yazdıklarımca hiç tüketilmedim.

Bu yüzden eğri büğrü harflerimi sesimden hep daha çok sevdim.

5 Şubat 2010 Cuma

Köpek

Şefkatli kış güneşi yağmurun her damlasını özenle okşayıp küçücük damlaların içindeki kocaman renkler dünyasını ortaya çıkarıyor. Güneş şahane, yağmur deseniz öyle. Birbirlerini yoksaymak değil dertleri, karşıtlıklarıyla daha da vurgulamak, canlı kılmak birbirlerini. Köpek her ikisinden de memnun. Hem ıslanmaktan, hem kurumaktan. Köpek şanslı. Dalgalara bakıyor dingin, etrafından tasmalı halleri geçerken telaşla asıla asıla hayata. Görmüyor bile onları kara gözleri. Köpeğin gözü dalgalarda. Her bir dalgayı kıpır kıpır yapıyor yeni düşen damlalar ve güneşle aydınlanıyor bu kavuşma sahnesi. Işık profesyonel olunca oyunun da tadına doyum olmuyor.

Bu şahane manzaraya bakan köpeği izliyorum dakikalarca. Benim manzaram daha güzel köpeğinkinden. Daha da anlamlı. Benimle aynı keyfi yaşayan bir çift göz daha da keyifli kılıyor anı. Köpek ıslanıyor. Benden daha cesur. Ben derme çatma büfenin coco cola şemsiyesi altında izliyorum olanı biteni. Belki de hep yaptığım gibi.

Acele çıkılan yolculuklarda çoraplar ve kitaplar unutulur esasına yine uymuşum. Elimdeki otogardan aldığım 'kişisel gelişim' kitabı bulunabilineceğin en iyisi. Masada göstermelik mutluluk objesi mobilyaların dergisi 'Evim'. Zamanı gelmiş, karıştırmak lazımmış. Çantamda tepesindeki kağıdı hala çıkarılmadan birbirine yapışık duran yeni çoraplarım. Kitap başarmanın sırlarını veriyor, dergi misafirleri mutlu etmenin yollarını. İçlerinde en işe yararı çoraplarım. Hem sıcak tutuyorlar hem de çok kalın değiller.

Benim gözüm köpekte. Köpeğin gözü dalagalarda. İkimizde o an orda olmanın ve orda olmanın hakkını vermenin derdindeyiz. Onun başarı stratejisi yok hayatta. Bizimkine benzer hayvani gelişim kitapları yok. Evi de yok köpeğin. Kışın güneşin konuştuğu, yazın gölgenin sustuğu her yer onun yuvası. İhtiyacı yok diğer köpeklerden bir adım önde olma bilgisine veya diğer köpeklerin hayran olduğu bir dekordan ibaret sanılan yuvaya. Köpeğin gözü dalgada. Köpek anda. Güneşi ve yağmuru var köpeğin. Islanma ve kuruma keyfi. Tüm evren köpeğin evi ve hiç birşey köpek bu evrende. Bu evrende bir hiç ve benim olmak istediğim tek şey köpek o anda.

Yuva