1 Eylül 2009 Salı

Sebzelikte yaşam

Sebzelikteki sebzeler gibi altlı üstlü yaşıyoruz farklı türlerimizle. Ben bir soğansam üstümde oturan garip aile muhakkak ki mısır. Yani birbirlerine en yakın bir sebzelikte olabilirler. Başkaca bir birliktelik en azından benim damak zevkimin tamamen dışında.
Çocukken dünya küçük diye yaşıyoruz galiba üst üste demiştim. İçimden bi ses bu algının hala ötesine geçemediğimi söylüyor. Neyse en azında bizim sebzeliklerimizin kapısı var. İşte bu akşamda kapımın üzerindeki her kilidi kitlemiş katında tek başına olmanın verdiği esneklikle kabuklarını salmış az acılı bir kuru soğan olarak düşünmekteyim.
Ne düşünür bir soğan mı dersiniz? Çok şey. En çok düşünmemek üzerine düşünür. Nasıl bir şey düşünsem de düşünmeme düşünde uyansam diye düşünür. Nasıl bir salata olur benden diye düşünür. Yaşam mı döker zeytinyağını soğan mı çağırır onu diye düşünür. Zeytinyağını mı düşünüyorum onu döken eli mi diye düşünür. Düşünmek düş’ten mi gelir düşe mi varır kendini yonta yonta diye düşünür. Ama en çok sumak üzerine düşünür.
Çünkü bir tutam sumak yeter soğanı anlamlı kılmaya. Dozunda tadında bir tutam sumak… İnce ince içini dökmüş soğanı alır başlı başına bir ziyafet yapar. Ne onu ezer lezzeti, ne onun sıkıldığı tadı aynen sunar. Yani hem düşünür hem de düşler sumağı soğan. Kimi zaman o kadar uzun sürer ki düşünmesi kabukları saçılır etrafa. Ağlar insanoğlu o dökünce içini. Ağlar ve kaçar. Dönüşte elinde sumak olacak mıdır yoksa soğan baştan savma bir öğrenci menemenine mi kurban gidecektir bilinmez.

Hiç yorum yok:

Yuva