6 Ekim 2009 Salı

turuncu ve gri

Tevekkeli değil sıkça düşünür olmuştum ölüm üzerine. Ama dingince. Ölüm hayatın terbiyecisi
kıvamında. Düzene hayran, isyankar değil olsa olsa meraklı hallerdi benimkiler. Okuduğum ölümleri düşünmüştüm. Bana farkettirdiklerini. Ki azdır benim okuduğum kitabı gidip gidip
karıştırma huyum, bolca yoklar olmuştum "Güneşe Bakmak Ölümle Yüzleşmek" kitabını. Ölümsüzlüğün ne denli körlük yaratacağını anlar gibiydim artık. Gören gözlerimle mutluydum yani.

Derken beylik lafların ustası beynim elli gramlık turuncu bir ölümle yüzleşti, yüzünü döktü günlerce. Japonlarıma bakteri dadanmıştı ve çaresizdik hem ben hem onlar. Onlar kadar küçüldüm üç gün. Küçücük kaldım. Her akşam eve dönüşümde korkak, umutlu, umutsuz baktım akvaryuma ve her cansız turuncuda içimdeki turuncu daha da bir soldu. Enerjim kalmadı artık sonuncuda, griye kestim.


Parlattığım bütün kılıflarım üstümde oturmamış bir sirk kıyafeti gibi kaldı. Komik düştüm resmen kendi kendime. Okunan ölümlerle yaşananlar arasında dağlar kadar fark olduğunu ve okuyarak adam olunmayacağını bir kez daha anladım.

Hiç yorum yok:

Yuva